Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında Brüksel'de yapılan göçmen krizi zirvesinde ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Avrupa'ya kaçan sığınmacıların kaderi konusunda bir uzlaşma sağlandığı haberi kısa bir süre önce manşetlerdeki yerini almıştır. Üzerinde uzlaşılan metne göre yaşanan düzensiz göç Türkiye'nin alacağı önlemlerle düzenli bir hale getirilecek. Diğer bir deyişle göç Avrupa'nın tespit ettiği prensiplerle yürütülecek ve böylelikle geçişler insan kaçakçılarından ziyade yasal bir koridorun elinde olacak.
Bu arada, Türkiye Yunanistan'daki kaçak Suriyeli sığınmacıları geri alacak ve Avrupa Birliği geri kabulden kaynaklanan tüm masrafları karşılayacak. Türkiye ise Avrupa'ya Ege üzerinden geçişi engellemek karşılığında 2018 yılına kadar 6 milyar Euro alacak ve iki ay içinde Türk vatandaşları için vize muafiyeti başlatılacak. Tabi mutabakatın nihai karara bağlanması için AB Konseyi'nin onayı gereklidir ki bunun için de 18 Mart tarihi beklenecektir.
Müzakerenin sonuçları Türk hükümeti tarafından olumlu karşılanmaktadır fakat Avrupa basını başta olmak üzere bazı yabancı çevreler Türk vatandaşlarının vizesiz bir şekilde Schengen bölgesine giriş yapabilmesine olanak tanıyan Brüksel'i şimdiden topa tutmaya başlamıştır. Bir kesim, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ülkesinde artan öfkeyi dindirebilmek için Türkiye'nin eline güçlü bir koz verdiğini ifade etmektedir. Diğer bir kesim ise, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne şantaj yapmakla suçlamaktadır. Neticede, Brüksel Türk hükümetinin Avrupa'ya uzanan kapıları sonuna kadar açarak bölgeyi mülteci seline boğabileceğinin bilincindedir ve bunun önüne geçebilmek maksadıyla ciddi tavizler vermeyi göze almaktadır.
Bundan kısa bir süre önce basın özgürlüğü de dahil olmak üzere pek çok konuda hükümeti eleştiri yağmuruna tutan Avrupalı liderlerin Başbakan Davutoğlu'nu kucaklamaları göçmen krizinin Avrupa açısından ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne sermektedir. Şu aşamada akla gelen ilk soru bu anlaşmanın hayata geçmesinin Türkiye'ye ekonomik anlamda bir faydası olup olmayacağıdır.
İlk anlaşmada bahsi geçen 3 milyar Euro tutarındaki yardım 6 milyar Euro'ya çıkarılmıştır fakat bu paranın yönetiminin Türk hükümetinde olmayacaktır. Bu fonun Türk hükümetinin hazırlayacağı projelerden ziyade, uluslararası örgütler tarafından yapılacak planlara göre harcanması planlanmaktadır. Kaldı ki, Türkiye'nin omuzlarındaki yükün artması sadece mültecilere harcanan paradan ibaret değildir.
3 milyar Euro fazladan yardım alınması ne yazık ki Rusya ile Türkiye arasındaki senelik 10 milyar dolarlık ticaret kaybını da telafi edemeyecektir (bir de vizesiz seyahatin zaten can çekişmekte olan turizm sektörüne neler yapacağını da hesaba katmak şarttır). Türkiye'deki sığınmacı sayısının artmayacağı konusu ise tamamen hayal ürünü gibi görünmektedir zira rakamlar geçen yıl Türkiye'de doğum yapan Suriyeli sayısının elli binin ötesinde olduğunu ortaya koymaktadır. Her şeye rağmen, AB ile görüşmelerde Türkiye'nin elinin sağlam olması lirayı bir süre güçlendirecek gibi görünmektedir.