Tüm dünya şu sıralarda Birleşik Devletlerin gönüllü bir şekilde borç batağında batıp batmayacağını izlemekle meşguldür. Küresel ekonomiyi kaosa sürükleyebilecek bir olasılık bulunsa bile Avrupa’dan gelen haberler bölgenin iyileşme sürecinin güçlendiğine dikkat çekmektedir.
Yakın zaman önce açıklanan Endüstriyel üretim verileri, son iki yıl içerisindeki en yüksek performansa erişildiğini haber vermektedir (tabi rakamların göreceli olduğunu ve düşük seviyelerden tırmanış yaşandığını da unutmamak yerinde olacaktır). 17 üyeye sahip bloğun ortalama endüstriyel üretimi %1 oranında artış göstermiş ve beklentilerin de ötesinde gelmiştir. Bu tablo bölgenin her yerinde eşit bir şekilde yaşanmamış olsa bile dikkate değerdir.
Portekiz Avrupa Birliği - Uluslararası Para Fonu aracılığıyla yardım alan üçüncü ülkedir. Portekiz halkı hükümetin bütçe açığını kontrol altına almak ve köklü istihdam politikalarını hayata geçirebilmek için uygulamış olduğu sıkı tasarruf tedbirlerine katlanmak zorunda kalmıştır. Ağustos ayına veriler Portekizin %8.2 gibi büyük bir rakam ile Euro Bölgesinin en hızlı büyümesine imza attığını ortaya koymaktadır.
İtalya’da ise Temmuz ayında azalan üretim Ağustos ayında da %0.3 gerileme yaşamıştır. İtalya, bölgenin üçüncü büyük ekonomisine sahip bulunmaktadır. Bloğun ikinci büyük ekonomisine sahip olan Fransa ise arka arkaya yaşanan üç aylık düşüşün ertesinde %0.2 oranında artış sağlayabilmiştir. Euro Bölgesinin dinamosu olan Almanya’dan gelen rapor ise üretimin %1.8 oranında çoğaldığını göstermektedir. Bu üç ülke, Euro Bölgesi içerisinde gerçekleştirilen endüstriyel üretimin üçte ikisini oluşturmaktadır (Avrupa’nın bir diğer büyük ekonomisi olan İngiltere bloğa ait rakamlardan hariç tutulmaktadır).
Euro Bölgesi, 18 ay süren resesyondan 3ünçü çeyrekte kurtulmuştur. Buna rağmen, güncel verileri Küresel Finansal Kriz öncesi rakamlar ile karşılaştıracak olursak, ulaşılan zirveden halen %12.5 oranında geride olduğumuzu da görebiliriz.
Eğer Amerikalı politikacılar kısmi iflasın gerçekleşmesinden önce (17-Ekim-2013) bir adım atmayı başaramazlarsa, yatırımcılar arasında yaşanacak güven kaybı dünya genelinde bir deprem ortaya çıkmasına neden olabilir. Analizciler, ortaya çıkabilecek krizin resesyonu tetikleyebileceğini ve şu anda etkilerinden arınmaya çalıştığımız krizden bile büyük bir felaket ile karşılaşabileceğimizi dile getirmektedir.