Fukushima nükleer elektrik santralı ile ilgili en kayda değer ayrıntı felaketin insan eliyle yaratılmış olmasıdır. Japonlar adalarının Ateş Çemberi olarak adlandırılan tektonik fay hattı üzerinde yer aldığını bilmektedir. Ülke, bu fay bölgesi dolayısıyla deprem ve tsunami gibi felaketlere dayalı büyük risk taşımaktadır. Japonlar Fukushima’da 10 metre yüksekliğindeki tsunami dalgalarına bile dayanacak bir santral inşa etmişlerdir fakat 2011 yılının Mart ayında yaşanan afette gözlenen dalgalar (14 metre) normalin üzerinde oluşmuştur. Santral doğanın vahşi darbelerine büyük ölçüde dayanabilmiş fakat su baskınları sonucunda boğulmalar meydana gelmiştir. Felaketin sonrasında ortaya çıkan nükleer problemler ise reaktörü soğutmak için pompalanan suyu gönderen makinenin yakıtsız kalmasından kaynaklanmıştır.
Afet ertesinde Japonya halkı bu sefer de kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkabilecek nükleer reaksiyon zincirlerinin büyük tehdidini yaşamak zorunda kalmıştır. Bu olaylar, ülke elektriğinin %30’unu sağlayan nükleer reaktörlerin güvenlik kontrolleri için devre dışı bırakılmasına sebep olmuştur. Politik nedenlerden dolayı Japonya’nın nükleer santralleri kapalı kalmaya devam etmektedir fakat ülkenin enerjiye olan gereksinimi ise artış kaydetmektedir.
Başbakan Shinzo Abe hükümetinin uyguladığı politikalar -kasıtsız olsa da- doğrudan Japon yeninin devalüasyonu ile sonuçlanmıştır; özellikle de Amerikan doları karşısında. Japonya’nın fosil yakıt rezervlerinin olmaması ülkenin -nükleer santrallerin devre dışı kalmasından ötürü enerji kesintileri yaşamaması için- petrol ihracatını artırmasına yol açmıştır. Bu hammaddelerin fiyatlandırılması Amerikan doları üzerinden yapılmaktadır. Doğal olarak, Japon yeninin değer kaybetmesi yakıtın pahalılaşması anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak Japonlar, ithalatın ihracatı 115 milyar dolar geçmesinden ötürü, ülke tarihinin en kötü ticaret açıklarından birisine şahit olmuştur. Tabi bu açığın büyümesindeki tek sorumlu yakıt sıkıntısı olmasa da en büyük dilimi oluşturmaktadır. Japonya’nın nükleer enerji kaynakları biran önce aktif hale getirilmelidir fakat problem teknik olmaktan çok politik bir hale bürünmüştür.