Finansal krizlerin büyük bölümünde olduğu gibi Avrupa’da patlak veren borç krizini tetikleyen unsur da güven kaybıdır. Krize yönelik ilk belirtilerin çıkmaya başladığı zamanlarda Yunanistan’ın bloğa katılabilmek için ekonomik verilerinde sahtekârlığa gittiği ortaya çıkmıştı. Ülkenin ekonomik verilerinin aslında hükümet yansıtılandan çok farklı olduğunun anlaşılması Yunanistan için işlerin rayından çıkmasına yol açmıştır. Neticede yatırımcılar (ve de kredi derecelendirme kuruluşları) Yunanistan’ın finansal yükümlüklerini yerine getirebileceği konusundaki güvenlerini yitirmişlerdir. Şüphelerin bir dağ gibi büyüdüğü süreç içerisinde kredi notlarının gerilemesi piyasaların Yunanistan’a verdikleri borçlar karşılığında talep ettikleri faizleri artırmasına sebep olmuştur. Buna bağlı olarak Yunanistan yeni borçlar almadan eski borçlarını ödeyemez bir pozisyona düşmüştür. En sonunda Yunanistan’ın piyasadan para bulabilmesi için vermesi gereken faiz oranları katlanılmaz seviyelere ulaşmış ve hükümet ülkenin ayakta kalabilmesi için avucunu AB ve IMF’ye açmak zorunda kalmıştır.
Yunanistan IMF/AB ortaklığından toplamda 240 milyar Euro borç almıştır. Yunanistan hükümeti ödeyeceği faizin yanı sıra, vergi reformları, emeklilik maaşları, kamu harcamaları, istihdam ve devlete ait bazı kuruluşların bir an önce özelleştirilmesi gibi konularda gerekli adımları atacağına dair şartları da kabul etmiştir. Ülkenin kendine çekidüzen verebilmesi için uygulanan paketlerin beraberinde getirdiği tasarruf tedbirleri halk tarafından büyük bir hoşnutsuzlukla karşılanmıştır.
Yunanistan, dün borç bulabilmek için uluslararası para piyasalarına geri dönüş yapmıştır. 3 milyar Euro değerinde olması planlanan tahvil satışları için faiz oranının %5-5.25 aralığında kalacağı tahmin ediliyordu. 2010 yılından bu yana Yunanistan için ilk olan satışlar 550 yatırım kuruluşunun ilgisini çekmiştir. Bu ilgi faiz oranlarının %4.95 seviyesine gerilemesine de katkıda bulunmuştur. Talebin bu kadar yoğun olması arzulandığı takdirde 20 milyar Euro değerinde tahvilin satılabileceği anlamına gelmektedir.
Yunanistan krizinin ertesinde İrlanda, Portekiz, İspanya ve Güney Kıbrıs da AB/IMF ortaklığından borç almak durumunda kalmıştır. İspanya’nın yardım talebi ülkenin borçlarının temizlenmesinden ziyade bankacılık sektörüne yönelik olmuştur. Avrupa Merkez Bankasının borç alan ülkelerin faiz oranlarının katlanılmaz hale gelmesi halinde piyasalara müdahale edeceğini ilan etmesi krizi dizginlemiştir. Bu sayede -kurtarılmak için yardım istememiş olan- İtalyan ve İspanyol tahvillerinin faiz oranları da düşüş yaşamıştır. Yunanistan’ın makul faiz oranları ile piyasaya dönüşü (kredi notunun halen yatırım yapılamaz statüsünde olduğunu düşünülecek olursa) krizin artık tarih sayfalarında kalmaya doğru ilerlediğini gösteriyor olabilir.