Faiz oranlarının son altı senedir sıfır seviyesine yakın tutulduğundan dolayı, doğal olarak değişiklik gündeme geldiğinde akla gelen ilk yön yukarı olmaktadır (tabi bazı merkez bankaları faiz oranlarını negatif yapmayı da gözden geçirmektedirler; diğer bir deyişle merkez bankasına yapılan depozitolardan ücret alınacaktır. İş çevrelerinin aklına gelen ilk soru, faiz oranlarının yükseltilip yükseltilmeyeceğinden ziyade bu artırımın ne zaman gerçekleşeceğidir.
Amerika Merkez Bankasının Nisan ayı toplantısına ait tutanakları kısa vade faiz oranlarının nasıl yükseltileceği konusunun görüşüldüğünü göstermektedir. Bu konunun görüşülmesi, ani bir değişikliğin hayata geçirileceği anlamına gelmemektedir. Aslına bakarsanız pek çok gözlemci artırımın en az bir yıl uzakta olduğuna inanmaktadır. Tutanaklara göre: “Komitenin bu konuyu görüşmesi ihtiyatlı bir planlama girişiminin parçasıdır ve yakın bir gelecekte gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir”.
Amerika Merkez Bankasının (Fed) faiz artırımı gibi daha klasik bir sıkılaşmaya gitmeden önce varlık alımları programını “törpülemeyi” bitirmesini beklemek mantıklı bir beklenti olacaktır. Bir zamanlar aylık 85 milyar dolar tutarında gerçekleştirilen varlık alımları bu “törpülemeler” sonrasında 45 milyar dolara kadar azaltılmıştır. Bu varlık alımları programının amacı ABD ekonomisine likidite enjekte ederken uzun vadeli borçlanma ve mortgage oranlarını düşük seviyelerde tutmaktır. Piyasaya likidite sağlanması ile iş çevrelerinin büyümesi (ve iyileşme sürecinin güçlenmesi) için gerekli olan ucuz kredilere daha kolay ulaşabilmeleri de hedeflenmektedir. Gerçeğe bakılırsa, bu konuda yalnız kısmi bir başarı elde edilmiştir. Fed, ABD ekonomisinin senenin ilerleyen dönemlerinde güçlenmesini beklemektedir. Fed’e göre ekonomi “makul büyüme eksenine” oturacaktır.
Fed, işsizlik oranın düştüğü bir ortam içerisinde, devam eden iyileşme sürecini tehlikeye atacak hareketler konusunda temkinli davranmaktadır.