İsterseniz 2011 yılının başlarına dönelim. Bir Euro ile 1.48 İsviçre frangı; 1.29 Amerikan doları ve 0.76 İngiliz sterlini almanız mümkündü. Aynı senenin Ağustos ayında Euro, Avrupa borç krizi dolayısıyla baskı altında kalmaya başlamıştı. Bu durum daha sonrasında İsviçre Merkez Bankası'nın -güçlenen para birimini dizginleyebilmek için- tedbir almasına neden olacaktı. Neticede, Eylül ayında, yetkililer EUR/CHF paritesini 1.20 seviyesinden aşağı indirmeyeceklerini ilan etmişlerdi.
İsviçre Merkez Bankası'nın bu karara varmasındaki nedenler kolaylıkla anlaşılmaktaydı. İsviçre'nin en büyük ticaret ortağı Avrupa Topluluğu'dur. Topluluk açısından ele alındığında ise İsviçre'nin 4üncü en büyük ticaret ortağı konumunda olduğu anlaşılmaktadır (İsviçre, Avrupa Serbest Ticaret Birliği'nin bir üyesidir). Çok uzun yıllar boyunca İsviçre ve ülkenin para birimi İsviçre frankı ekonomik belirsizliklerin piyasaya hakim olduğu dönemlerde güvenli liman olarak değerlendirilmiştir. İsviçre frankına gözlenen akış diğer para birimleri karşısında değer kazanılmasında etkili rol oynamaktadır - doğal olarak ihracat ve turizm endüstrisi olumsuz etkilenmektedir.
Geçen hafta Perşembe günü İsviçre Merkez Bankası EUR/CHF paritesine uyguladığı tabanı daha fazla sürdürmeyeceğini açıklamıştır; bir doktorun beyin ölümü gerçekleşmiş hastasını hayat destek sisteminden çıkarması kadar dramatik bir olay olarak da nitelendirilebilir. Karar sonrasında merkez bankası, yatırım çevrelerini (ve IMF Başkanı Christine Legarde'yi) tamamen hazırlıksız yakalayan bu harekete yönelik gerekçelerini içeren bir bildiri yayınlamıştır.
Resmi açıklamada: "Minimum taban uygulaması, İsviçre frankının aşırı değer kazanmakta olduğu ve finansal piyasalarda aşırı derece belirsizliklerin hüküm sürdüğü bir periyot içerisinde hayata geçirilmiştir. Bu sıra dışı ve geçici önlem İsviçre ekonomisini büyük zararlardan korumuştur. İsviçre frankı halen yüksek olmasına rağmen, minimum kur uygulamasından bu yana aşırı değerlenme azalmıştır. Ekonomi bu fazdan avantaj sağlayarak yeni duruma ayak uydurmayı başarmıştır. Yakın zamanda, önemli para birimlerinin ait oldukları bölgelerde takip edilen para politikaları arasındaki farklılıklar belirgin bir derecede artış kaydetmiştir - bu akım büyük ihtimalle ileride çok daha fazla telaffuz edilecektir. Euro, Amerikan doları karşısında çok ciddi değer kaybetmiştir ve bu durum İsviçre frankının Amerikan doları karşısında değer kaybetmesi ile sonuçlanmıştır. Bu şartlar altında, İsviçre Merkez Bankası frankın Euro karşısında sabitlenmesini haklı çıkaracak nedenler olmadığına kanaat getirmiştir" demektedir.
Evet, Euro'nun çok ciddi bir baskı yaşadığı doğrudur ve İsviçre'nin Euro-frank ilişkisini sürdürebilmesi içen gereken alımlara yaptığı harcamalar her geçen gün artmaktadır. Bu haftanın ilerleyen günlerinde Avrupa Merkez Bankası'nın Euro Bölgesi ekonomilerini desteklemek adına bir dizi destek tedbiri alacağına inanılmaktadır - bir çeşit niceliksel gevşeme niteliğinde olacak bu paket Euro üzerindeki (sınırlı!) yükü daha da fazlalaştıracaktır. Karar öncesinde, Çarşamba günü, EUR/CHF paritesi 1.20; USD/CHF 1.02 ve GBP/CHF 1.55 seviyelerinde bulunmaktaydı. Cuma günü kapanışına bakıldığında ise (aynı sırayı takip edersek) 0.9780; 0.8490 ve 1.2850 seviyeleri karşımıza çıkmaktadır - yüzdelik bazda %18.5; 16.8 ve 17.1. Diğer bir deyişle, İsviçre'nin ihraç ürünleri ve turizm aktiviteleri bir hayli pahalılaşmıştır. İsviçre borsası %12.1 oranında değer yitirmiştir - toplam piyasa değerinden 100 milyar frank uçup gitmiştir.
İsviçre Merkez Bankası'nın hamlesinin yarattığı yıkım bazı aracı kurumların piyasadan silinmesine yol açmıştır. Diğerleri ise -müşterilerinin yaptıkları işlemlerden dolayı uğradıkları zararlar dolayısıyla- işleri toparlamaya çabalamaktadır (sonuçta pek çok insan İsviçre frankının değer kazanmayacağını tahmin ettiklerinden kısa pozisyon tutmaktaydı). Global Brokers NZ ve Alpari UK işlemlerini durdurmuştur (kuruluşun diğer kolları da bulunmaktadır). FXCM hisseleri, müşterilerinin kayıplarının 225 milyon dolar gibi bir rakama ulaştığı haberi ertesinde- bir hafta içerisinde piyasa değerinden %90 kaybetmiştir. Birçok küçük, bireysel yatırımcının kayıp yaşadığı dile getirilmektedir.
İsviçre'de uygulanan faiz oranları ve para biriminin istikrarlılığı insanların büyük bir kesiminin (özellikle de Avusturya ve Doğu Avrupa'da yaşayanların) konut kredilerini franka endeksli almaya yönlendirmiştir. Kısacası bu insanların borç yükü bir anda %18. oranında tırmanmıştır. Borçlanmayı İsviçre frankı üzerinden yapanların faiz ödemeleri bu değişimden doğal olarak etkilenecektir. Çok büyük ihtimalle önümüzdeki aylar içerisinde geri ödemelerde yaşanan zorluklar dolayısıyla bazı konutların sahiplerinden geri alındığı haberleri ile karşılaşıyor olacağız.
İsviçre turizm endüstrisi de merkez bankasının aldığı karardan hoşnut değildir. Aslında İsviçre, bir tatil beldesi olarak, normalin üstünde fiyatlara sahiptir fakat bu son gelişme frankın değerini tüm para birimleri karşısında aşırı seviyelere ulaştırmıştır. Yani sadece Avrupalılar değil tüm dünya genelinden turistler gelmeden önce bir daha düşünecektir. İsviçre'de düzenlenmesi planlanan kongre ve konferans gibi uluslar arası etkinlikler de franktaki bu artıştan nasibini alacaktır. Tabi şu anda orada bulunan delegeler ise acıya katlanmak zorundadır.
Ülke vatandaşları için bu artış karmaşık bir anlam ifade etmektedir. Yaptıkları gündelik harcamalar büyük ihtimalle bir değişim göstermeyecektir fakat ithal ürünler ve hammaddeler eskisine nazaran daha ucuz hale gelecektir; özetle deflasyon baskısı sürecektir. Endişelerin asıl merkezinde İsviçre'nin ihracat çevreleri yer almaktadır. İsviçre frankı üzerinden değer biçilen ürünler dış piyasalarda çok daha az rekabet edebilir duruma gelecektir. Benzer bir şekilde dışarıda satılan ürünlerden elde edilen kazançların İsviçre'ye geri dönüşü de azalan marj dolayısıyla bir hayli sorun yaratacaktır. İş çevreleri piyasadaki konumlarını koruyabilmek için fiyatlarında indirim yapmak (kurdaki artışı sineye çekmek) zorunda kalacaktır. Bu, sadece Avrupa Bölgesi içerisinde değil talebin azalmaya yüz tuttuğu ve tüketicilerin daha titiz davranmaya başladığı Avrupa Birliği genelinde de acılara yol açmaktadır. Tabi rekabetin burada daha zorlayıcı bir şekle bürünmesi zaman içerisinde işsizlik artışını da beraberinde getirecektir. Her şeye rağmen İsviçre vatandaşları için olumlu yanlar yok denemez; yurtdışı tatilleri artık daha ucuz bir hal almıştır. Üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise tüketici harcamalarıdır. Neticede İsviçre ürünlerin artık çok daha ucuzlaştığı pek çok ülkeye komşudur. Avrupa Serbest Ticaret Birliği'nin bir üyesi olan ülkeye sokulacak ürünlerden gümrük vergisi alınmayacaktır.
İsviçre Merkez Bankası'nın, Perşembe günü attığı adımın nasıl bir deprem yaratacağını tahmin edebilmiş olmasına inanmak mümkün değildir. Petrol fiyatlarının düşüşü, hisse senetleri piyasalarında hareketliliğin tırmanması ve zayıflayan küresel talep İsviçre frankının sağladığı güvenli limana duyulan gereksinimi daha da cazip kılmıştır. İsviçre frankına akan paraların artış kaydetmesi bu ülkenin ekonomisini daha büyük bir yükün altına sokacaktır. Kaldı ki, İsviçre Merkez Bankası'nın rezervlerinde bulunan yabancı dövizlerin yaşadığı değer kaybı da cabası (her ne kadar kendi para biriminin güçlenmesi hasarın bir bölümünü telafi etse de). Eğer frankın yükselişi önlenemezse, İsviçre Merkez Bankası'nın para birimini Euro karşısından yeniden sabitleme yoluna gittiğini görmek pek de akıl almaz bir gelişme olmayacaktır.
İsviçre frankının Euro karşısında üç yıl önceki değeri ile bugünkü değeri arasında tabi ki fark bulunmaktadır. Eğer bugünün İsviçre frankı kurları ile 31 Ağustos 2011 tarihindeki kurlar mukayese edilirse para biriminin Amerikan doları karşısında %9 İngiliz sterlini karşısında %1 oranında güç kaybettiği anlaşılacaktır. Öte yandan, Euro karşısında %14, Japon yeni karşısında %40 oranında değer kazanılmıştır. Belki de merkez bankasının söylemek istediği bir noktaya kadar kabul edilebilir düzeydedir. Fakat bugünün işlem koşullarının üç buçuk yıl öncesiyle aynı olmadığı gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda İsviçre'nin neden Avrupa ve hatta dünya ile ticaretini zorlaştıracak engelleri ortadan kaldırmadığını anlamak gerçekten zordur.