Yeni devlet başkanının seçilememesi dolayısıyla tetiklenen erken seçim Pazar günü seçmenlerin sandık başına gitmesi ile gerçekleştirilmiştir. Açıklanan sonuçlar Yunan halkının Alexis Tsipras liderliğindeki Syriza'yı (Radikal Sol Koalisyon) tercih ettiğini göstermektedir. Oy sayımının (büyük oranda) bitiminde görünen tablo odur ki, Syriza'nın mutlak çoğunluğu sağlamak için iki sandalyeye daha ihtiyacı bulunmaktadır.
Peki bu konu neden bizi ilgilendiriyor? Syriza, kampanyasını Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu aracılığıyla alınan yardımların (iki yardımın toplamı 240 milyar Euro) beraberinde getirdiği tasarruf tedbirlerini ortadan kaldıracakları vaatleri üzerine kurmuştu. tahmin edilebileceği üzere, Yunanistan'ın kreditörleri tarafından diretilen koşullar halk arasında hiç de hoş karşılanmamıştı. Avrupa Topluluğu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından dayatılan reformlara bağlı olarak vergiler artırılmış, kamu çalışanlarının sayısı düşürülmüş ve kamu harcamalarında çok büyük kesintilere gidilmişti. Yıl sonunda açıklanan verilere göre Yunanistan, 2002 yılından bu yana ilk kez bütçe fazlası (2.3 milyar Euro) çıkarmıştı. Rakamlar aynı zamanda gayri safi yurtiçi hasılanın %1.9 oranında arttığını da göstermektedir (fakat ülke ekonomisi krizin patlak vermesinden bu yana %25 oranında küçülmüştür). Yapılan tahminlere göre borcun GSYH'ya oranı %175 civarındadır.
Syriza, Yunanistan'ın Euro Bölgesi içerisinde kalmasını arzulamaktadır. Diğer taraftan, (AB/IMF yardımından) kalan borçların yarısının silinmesini de talep etmektedir - onların yerinde olsaydınız siz de aynı şeyi isterdiniz, öyle değil mi? Tabi burada hatırlamamız gereken ilk husus Yunanistan'ın bu kurtarma operasyonuna muhtaç kılan unsurun kendilerinden kaynaklandığıdır - Yunanistan, Euro Bölgesi'ne katılabilmek için gerekli kriterleri sağladığını belirtirken aslında ekonomik verilerini olduğundan daha iyi gösterme yoluna gitmişti. Yunanistan halkının acısını derinden paylaşmalarına rağmen (genel işsizlik %26 ve genç kesim işsizlik %50 gibi devasa boyutlara ulaşması tabi ki üzücüdür), Avrupa'nın geri kalanının bu tip talepleri kabul etmesi mümkün değildir. Yunanistan hem yükümlülüklerine uymamakta hem de AB/IMF yardımı almayı beklemektedir. Görünen odur ki, böyle bir durum içerisinde uluslararası piyasalardan makul faiz oranları ile borç bulması da çok zordur. Seçimlerde verilen sözlerin tutulmaya çalışılması halinde Avrupa Merkez Bankası yardım elini uzatmayacaktır.
Yunanistan'ın Avrupa Borç Krizi'nin zirve yaptığı dönemde Euro'dan ayrılması yeni felaketleri beraberinde getirebilecek bir tehdit oluştururken, bugün (Euro açısından iyi olmasa da) hayatta olan mekanizmalar ortak para birimini korumaya yardımcı olacaktır. Öte yandan, Euro Bölgesi'nden ayrılmak Yunanistan'ı çok daha derin bir krizin ortasına çekecektir. Yeni hükümetin borçlarına sadık kalmayacağını kanıtlaması, ülkenin Avrupa Birliği'nden yardım almanın önünü tıkayacağı gibi küresel piyasalardan da borç bulmasını imkansız hale getirecektir.
Görünüşe göre lider pozisyonuna gelen yeni sol kanat yöneticileri gelecek haftalarda ekonomik gerçekliklerin acısını çok yakından hissedeceklerdir. Tasarruf tedbirleri Avrupa Topluluğu içerisinde yer alan ülkelerde -özellikle de İspanya, İrlanda ve Portekiz'de- olumlu karşılanmamıştır. Yunanistan'a büyük ihtimalle söylenecek şey Euro içerisinde kalmak istiyorsa sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği olacaktır. Fakat eğer ayrılmak isterlerse, kapı açıktır.