Bundan beş gün gibi kısa bir süre önce Yunanistan politikası ciddi bir biçimde sola çark etmişti. Syriza, veya Radikal Sol Koalisyon, tasarruf tedbirlerini sonlandırma, Avrupa Birliği - Uluslararası Para Fonu aracılığıyla alınan borçların yarısının silinmesi, 580 Euro olan asgari ücretin 700 Euroya yükseltilmesi, ayda 700 Eurodan az maaş alan emeklilere Noel ikramiyesi (%12) verilmesi uygulamasının yeniden yürürlüğe girmesi, özelleştirmelerin durdurulması ve 300000 yeni istihdam yaratılacağı vaatleriyle seçimden zaferle çıkmıştı. Isınmaya yönelik vergi azaltılacak, düşük gelir olan veya hiç geliri olmayanlara ücretsiz elektrik (sağlık ve gıda yardımı) verilecektir. Syriza tüm bunların 11.3 milyar Euro masraf anlamına geldiğini ve bu paranın vergi kaçırma, kaçakçılık ve benzeri suçların önüne geçilerek temin edileceğini söylemektedir. Yetkililer aynı zamanda konut sahiplerinden alınan vergiyi de kaldırma düşüncesine sahiptir - konut vergisi sadece lüks konuta veya birden fazla eve sahip kişilerden alınacaktır.
Syriza, ülkesinin aldığı kurtarma yardımına karşılık yaptığı geri ödemelerin ulusal bütçe ile ilişkisiz hale getirilmesi istemektedir - bu sayede istediği gibi harcama yapabilecektir. Buna ek olarak, borçların ertelenmesi, Avrupa Merkez Bankası'nın niceliksel gevşeme kapsamında yaptığı alımlara Yunanistan tahvillerini de eklemesi ve İkinci Dünya Savaşı'na yönelik bir borç konferansının toplanmasını da talep etmektedir (1953 Londra konferansında Almanya'nın borçlarının yarısının silinmesine karar verilmişti). İlginç bir şekilde, Syriza, Nazi işgali sırasında Yunanistan Bankası'ndan zorla alınan paraların Almanya tarafından ödenmesini de istemektedir (bugünün rakamıyla yaklaşık 11 milyar Euro). Hatta koalisyonun bazı kesimleri Almanya'nın savaş tazminatı da ödemesi gerektiğini dile getirmektedir. Diğer taraftan, kendileri 2010 - 2012 gibi kısa bir zaman önce yapılan anlaşmalara sadık kalmayı reddetmektedir.
Avrupa liderleri ve maliye bakanları koro halinde Yunanistan'ın Euro Bölgesi içerisinde kalmasını istediklerini ancak ülkenin verdiği sözlere sadık kalması gerektiğini beyan etmektedir - borçların kırpılması konusundan bahseden tek ülke Yunanistan'dır. Yunanistan'ın yeni lideri, vatandaşlara ülkenin iflas etmeyeceğini anlatmakta büyük zorluklar çekmektedir. Diğer taraftan seçim vaatlerini yerine getirmesinin başka bit yolu da bulunmamaktadır. Bu noktada akla gelen ilk soru, politikacıların verdikleri sözleri -gerçekleştirmeye niyetleri olmadığı halde- sadece oy toplamak için mi verdiğidir.
Yunanistan'ın ortaklarını, daha önceden verilen sözleri harfiyen yerine getireceğine, ikna etmeden önce kurtarma yardımının son bölümünü (1.8 milyar Euro tutarındaki son dilimin Şubat sonunda salıverilmesi planlanmaktaydı) alması pek de olası görünmemektedir. Hesaplara göre, ülkenin iflas etmemesi için birinci çeyreğin sonuna kadar fazladan 4.3 milyar Euro temin etmesi şarttır - seçim vaatlerini yerine getirmekte kararlı olduğunu belirten bu zihniyete aklı başında kimse borç vermek istemeyecektir herhalde. Bu durumda geriye tek seçenek kalmaktadır: Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden ayrılması (veya atılması).
Seçimden önce (23 Ocak 2015) 845 puan seviyesinde olan Atina Hisse Senedi Piyasası dünkü seansı 711 seviyesinden kapatmıştır. Yunanistan'ın bankacılık sektörü hisseleri en ağır kayıpları verenlerin başında yer almaktadır. AFP'nin verilerine göre Piraeus Bank %29, Alpha Bank %26, National Bank ve Eurobank %25 değer kaybetmiştir. Doğal olarak tahvil faizleri tavana vurmuştur; beş yıllık tahvil faizleri en son %13.5 seviyesindeydi.
Euro Bölgesi'nin iyi niyeti çerçevesinde, önceki Mart ayında yapılan görüşmeler neticesinde (yarıya düşürülerek) %1.5 seviyesine çekilen, geri ödeme faizinin biraz daha düşürülmesi söz konusu olabilir. Geri ödeme süresi olarak belirlenen 15 yıllık sürenin uzatılması da olasılık dahilindedir. Böyle bir değişiklik tasarruf tedbirlerinin biraz yumuşatılmasını da mümkün kılacaktır. Her şey rağmen, Yunanistan'ın işleri kendi bildiğini okuyarak yapabileceği ve ortaklarının istememesine rağmen Euro uygulamasını terk etmek zorunda kalacağı gibi söylemler gerçekçi değildir. Aslına bakarsanız, üye ülkelerin sorumluluklarını ciddiye almalarını sağlamak ve kurallara uymayanlara karşı katı yaptırımlar getirmek ortak para biriminin güvenilirliğini artıracaktır.