Syriza'nın son genel seçimi kazanmasına ve iktidara gelmesine neden olan kızgınlık, hayal kırıklığı ve acı gerçekten de anlaşılması zor duygular değildir. Yunanistan halkının önünde iki değişik seçenek bulunmaktaydı: ya aynı yolda yürümeye devam ederek tünelin sonundaki ışığa ulaşmaya çalışacaklardı yada kemerleri gevşetecek, borç yükünü yarıya indirecek, fakirlerin yaşam koşullarını iyileştirecek, tasarruf tedbirlerine kurban gitmiş pek çok kişiye işlerini geri iade edecek yeni bir yönetimi işbaşına getireceklerdi. Bu tabloya baktığınızda insanların yaptıkları tercih şaşırtıcı olmaktan çıkmaktadır. Fakat Yunanistan dışında yaşayanların büyük bir bölümü Syriza cininin seçmenlere vaat ettiği dilekleri bahşedemeyeceğine tam tersine işleri arapsaçına döndüreceğine inanmaktadır.
En şüpheci politikacıların bile yalnızca bir beklentiden öteye geçemez diye nitelendirecekleri bu sözler Syriza partisini nasıl bir numara yapmıştır? Bunun gerisinde hem politik saflık hem de Yunanistan'ın Euro Bölgesi açısından taşıdığı önemin yanlış hesaplanması bulunmaktadır.
Avrupalıların büyük bir çoğunluğu Yunanistan halkının durumuna sempatik bir yaklaşım sergilemektedir ve hiç kimse kıtanın büyük bir bölümünde uygulanmakta olan tasarruf tedbirlerinden hoşnut değildir. Her şeye rağmen insanlar Yunanistan'ın bu noktaya kendi yüzünden geldiğinin de bilincindedir - paraların har vurulup harman savrulması, aşırıya kaçan sosyal güvenlik ve emeklilik imkanları, sadece gönüllerden toplanabilen bir vergi sistemi, yozlaşmışlık ve verimsizlik. Yunanlar kendilerini Euro Bölgesi'ne sokabilmek için ekonomik verilerinde hilekarlığa gitmişlerdi. Aslına bakarsanız bu üçkağıtçılık Avrupa Borç Krizi'ni tetikleyen unsurların içerisinde yer almaktadır. Bu yüzdendir ki, Avrupa'nın geri kalanı başkalarının hatalarının faturasının kendilerine çıkarılmasına olumlu yaklaşmamaktadır. İspanya, Portekiz, İtalya, Güney Kıbrıs ve İrlanda gibi ülkelerin borçlarını ödemeleri beklenirken, neden Yunanistan'a büyük bir ayrıcalık ve cömertlik bahşedilmelidir? Neden kendi bütçelerini ihtiyatlı bir şekilde idame ettiren ülkeler (düzlüğe çıkmanın keyfini çıkarmak yerine) kemerlerini Yunanistan'ın borçlarını ödeyebilmek için sıkmaya devam etmek zorunda kalmalıdır? Bu mantığı Avrupa Birliği liderlerinin seçmenlerine yutturabilmesi neredeyse imkansızdır.
Yine de, geçen hafta sonunda bir İtalyan televizyonunda konuşan Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis'in sözleri size bazı ipuçları verebilir: "Euro kırılgan bir yapıdadır; kağıttan yapılmış bir kale gibidir, Eğer Yunanistan'ı oradan çıkartırsanız diğerleri de yıkılacaktır". Eğer Syriza bunun doğruluğuna inanıyorsa, o zaman elinde 18 ülkeden bloğa karşı kullanabileceği gerçekten çok büyük bir koz bulunduğu inancına sahip olacaktır - arkadaşlarınızı kendinize yardım etmemeleri durumunda içerisinde bulunduğunuz gemiyi batırmakla tehdit etmeniz yerinde bir benzetmedir herhalde. Ne yazık ki bu, Yunanistan halkı için devasa bir hata anlamına gelecektir.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden dışarı şutlanması halinde Avrupa Birliği'nden ayrılması gerekeceğini "Avrupa anlaşmalarına karşı gelecek demokratik bir çözüm yoktur. Avrupa Topluluğu'ndan ayrılmaksızın Euro Bölgesini terk edemezsiniz" sözleriyle ifade etmiştir. Kendi hür iradesiyle imzaladığı (gerek blok üyeliğine gerekse sonradan Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Merkez Bankası ile) anlaşmalara sadık kalmayacak bir ülkenin Avrupa Topluluğu içerisinde kalmasına izin vermek Euro'nun güvenilirliği üzerinde nasıl bir etki yaratacaktır? Yunanistan, ekonomisini yoluna koyabilmesi amacıyla tasarlanan reformlar konusunda tamamen yan çizmektedir. Mali açıdan getirilen dürüstlük ilkelerinin yıkılması ortak para birimini güvenilir bir araç olmaktan uzaklaştıracaktır. Almanya, Fransa, İspanya, İtalya ve Hollanda gibi bölgenin en büyük ekonomileri bu duruma mahal vermeyecektir. Avrupa Birliği'nin GSYH'si (İngiltere de dahil) 13.5 trilyon Euro civarındadır - Yunanistan bu rakamın sadece 182 milyar Euroluk bölümünü oluşturmaktadır, diğer bir deyişle Hollanda ekonomisinin üçte biri, Almanya ekonomisinin ise on dörtte biri.
Yunanistan kurtarma yardımının 7.2 milyar Euro tutarındaki son diliminden vazgeçmek düşüncesindedir. Kısacası Nisan ayında 11 milyar Euro kaynak eksiği olacaktır. Hükümet bu eksiği köprü krediler vasıtasıyla kapatmayı planlamaktadır. Peki ama borçlarının yarısının silinmesi ve unutulmasını talep eden bir ülkeye kim borç para vermek isteyebilir ki? Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası veya Uluslararası Para Fonu olmayacağı kesin - Dünya Bankası'nın da bu işe sıcak bakması pek mümkün durmamaktadır. Maliye Bakanı Varoufakis, ülkesinin kaynak arayışında dışarıya yönelebileceğini belirtmektedir - ABD, Çin ve Rusya'yı kastetmektedir ancak bu da şu aşamada bir hayal gibi görünmektedir.
Euro Bölgesi, Yunanistan'ın ayrılmasına dayanabilecek güçtedir fakat Yunanistan ekonomisi derin yaralar alacaktır; özellikle de Avrupa Topluluğu üyeliğini kaybettikten sonra. En olası senaryo Syriza'ya hızlıca politikanın gerçekleri eğitimi verilmesidir; böylelikle hem tasarruf tedbirlerini hafifletmenin hem de ekonomilerini desteklemenin bir yolunu bulabilirler. Bakarsınız belki de borçlarını daha düşük faizlerle uzatma imkanı da yakalayabilirler. Yunanistan buna dayanabilir fakat Syriza'nın dayanabileceği konusunda biraz şüpheciyim.