Merkez bankalarının çoğunluğu gibi İngiltere Merkez Bankası da bağımsız bir yapıdadır; enflasyonu ve iş çevrelerine sağlanan para arzını kontrol eden para politikalarını hükümetten bağımsız olarak şekillendirmektedir.
Niceliksel gevşemeyi törpülemeyi sona erdirmesinden bu yana Amerika Merkez Bankası'nın faiz oranlarını, bulunduğu sıfıra yakın seviyelerden, ne zaman yukarı yönde hareket ettirmeye başlayacağına dair spekülasyonlar yapılmaktadır. Bu durum, Amerikan dolarına ivme kazandırırken, diğer para birimleri karşısında güçlü bir yükseliş akımına girmesine de yol açmıştır. Neticede Amerikan ekonomisi küresel bir öneme sahiptir ve para birimi dünya genelinde kullanılan rezervlerin başında yer almaktadır. Fakat, aynı ihtiyatı İngiltere Merkez Bankası'nın kararlarına yön veren Para Politikası Komitesi'nin göstermesi gerekmemektedir.
İngiltere'de faiz oranları 2009 yılının Mart ayından bu yana %0.5 seviyesinde bulunmaktadır. Faizler, şu anki hükümet göreve gelmeden önce tarihinin en düşük seviyelerine indirilmişti. Son çeyreklere bakıldığında Birleşik Krallık ekonomisinin büyük demokratik ülkeler içerisindeki en güçlü büyümeye imza attığı söylenebilir. İngiltere, GSYH bazında değerlendirildiğinde, dünyanın en büyük beşinci ekonomisine sahiptir. Buna rağmen İngiltere Merkez Bankası'nın faizleri artırmaya gideceğine dair çok az spekülasyon yapılmaktadır. Para Politikası Komitesi en son toplantısında oranlarda bir değişikliğe gitmeme kararı almıştır.
Petrol fiyatlarının yaşadığı keskin düşüşün enerji fiyatları ve nakliye masrafları üzerinde yarattığı etki dolayısıyla artan deflasyon baskısı ve çan çekişen küresel talep İngiltere'de enflasyonu sıfır seviyesine alçaltmıştır. Faizlerin artırılması büyük ihtimalle İngiliz sterlininin değer kazanmasına ve bu da doğal olarak ülke endüstrisinin en büyük ticaret ortağı pozisyonundaki Euro Bölgesi ile yaptığı işleri olumsuz etkileyecektir. 2015 yılının ilk çeyreğinde İngiliz sterlini Euro karşısında yaklaşık %7 oranında değer kazanmıştır. Euro, Yunanistan'ın ortak para birimini kullanan blok içerisindeki geleceğinin belirsizliği ve Avrupa Merkez Bankası'nın 2016 yılının Eylül ayına kadar sürecek tahvil alımları (her ay 60 milyar Euro) dolayısıyla büyük bir baskı altında bulunmaktadır.