Küresel Finansal Krizin en çarpıcı gerçeklerinden birisi görevdeki hiç bir hükümetin ekonomik zenginliklerin kısa zaman nasıl geri kazanılacağı sorusunun yanıtına sahip olmamasıdır. Dünya çapında, gerek solcu gerekse sağcı hükümetler yüksek işsizlik, düşük üretim, zayıf yatırımlar, gerileyen güven faktörü ve cansız büyüme gibi problemlerin pençesine düşmüş ve çözüm üretememiştir. Bu durum, kriz sonrasında genel seçim yapılan ülkelerin büyük bölümünde o esnasında görevde bulunan hükümetlerin yeniden iktidara gelememesi ile sonuçlanmıştır. Kısacası, bir şekilde, ekonomiyi yönlendiren unsur siyasi veya mali politikalardan ziyade iş çevrelerinin durağanlığı olmuştur.
Portekiz halkı Pazar günü seçim sandıklarına gitmiştir. Portekiz, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Merkez Bankası üzerinden kurtarma yardımı alan (İrlanda ve Yunanistan'ın ardından) üçüncü ülke olmuştu. 78 milyar Euro tutarındaki yardım beraberinde, ekonominin toparlanabilmesini hedefleyen, bir dizi yaptırımı da getirmişti. Doğal olarak, borçlarla birlikte gelen tasarruf tedbirleri Portekiz halkı tarafından pek de hoş karşılanmamıştı. Kurtarma yardımı sürecinden geçen yılın Mayıs ayında kurtulan Portekiz aynı zamanda %0.9 oranında büyümeye imza atmıştı. %17.3 gibi rekor düzeylere varan işsizlik oranı %13.5 seviyesine gerilemiş olsa da halen 2009 yılındaki (kriz öncesindeki) %10.7 seviyesinin bir hayli yukarısındadır. Bütçe açığı 2011 yılına göre %10 azaltılmıştır ve bu yıl içerisinde Euro'ya dahil olmak için belirlenen %3 oranının da aşağısına inmesi beklenmektedir. Ülke bir kez daha uluslararası para piyasalarından makul faiz oranları ile para bulabilmeye başlamıştır (Avrupa borç krizinin azdığı dönemde borçlanmanın katlanılamaz düzeylere gelmesi 2011 yılındaki yardım talebinin ana nedenidir). En nihayetinde kurtarma yardımı başarıya ulaşmış gibi görünmektedir fakat bu süreçte sıradan bir Portekizlinin çektiği sıkıntılar da hafife alınmamalıdır.
Pazar günü yapılan seçimlerden oyların %36.8'ini toplayan Başbakan Pedro Coelho görevinde kalsa da bu sonuç merkez-sağ koalisyonunun parlamentodaki çoğunluğu kaybettiği anlamına gelmektedir. Ana muhalefet partisi, Sosyalistler, sandıktan %32.4 oranında oy toplayabilmiştir. Bu sonuç, bundan birkaç ay önce kemer sıkma politikalarını azaltacağını ve aile gelirini artıracağını vaat ederek anketlerde baş sıraya geçen sosyalistler için beklenmedik bir durum olmuştur. Ülkenin demokrasiyi kazandığı 1974 yılından bu zamana hiç bir azınlık hükümeti görev süresini tamamlayamamıştır.