Avrupa Birliği (ve onun öncesinde Avrupa Ekonomik Topluluğu) kavramının kalbinde topluluk vatandaşlarının üye ülkeler içerisinde diledikleri gibi yaşama ve çalışma hakkı olması fikri bulunmaktadır. Aynı zamanda, yaşlı kesimden (özellikle İngiltere) vatandaşların Akdeniz'in sahilleri gibi daha ılıman bir iklimde emekliliklerini geçirmeyi tercih etmelerine de olanak tanımaktadır. Avrupa arası göç en başta öğrenciler, bilim adamları, mühendisler ve profesyonel iş sahiplerini ilgilendirmektedir. Bu büyük değişiklik arayışının nedeni yeni bir ülkeye yerleşmek, arkadaşlar, aile ve yetiştiği kültür ile (belirli bir dereceye kadar) bağları koparmak, sıklıkla da yeni bir lisan öğrenmektir. Avrupalı vatandaşların büyük bir bölümü, sıradan bir vatandaş olarak yaşamaktan kurtularak daha iyi imkanlar elde edebileceklerine rağmen, doğup büyüdükleri yerde kalmayı tercih etmiştir ve halen de tercih etmektedir.
Avrupa Topluluğu'nun Demir Perde gerisinde kalmış ülkelere genişlemesi ile birlikte (bloğun diğer bölgelerinde yaşam standardının belirgin bir oranda arttığı düşüncesi dolayısıyla) daha iyi olanaklara sahip olan ülkeler göçmen işçilerin akınına uğramıştır. Genel olarak, orta eğitim düzeyine ve kabiliyetine sahip göçmenler yerli işçilerin pek de istekli olmadığı düşük seviye işlerde çalışmaktadır. Bazıları bu değişimin kendi ülkelerindekine kıyasla çok daha iyi olan sosyal güvenlikten faydalanmak için olduğunu belirtmektedir - fakat tabi ki yeni evde yaşamanın masrafı eski evden bir hayli fazladır. Problemin İngiltere'yi veya diğer köklü Avrupa Birliği ülkelerini ne derecede etkilediğine dair net bir rakam bulunmamaktadır. Fakat halkın göçmen algısı ya "sosyal güvenlik otlakçısı" yada yerel halkın maaşını kesen insanlar haline gelmiştir. Neticede politika tamamen algı üzerinedir.
İngiltere Başbakanı David Cameron "İngiltere'nin Avrupa Birliği ile anlaşmasını yeniden değerlendirmeye" can atmaktadır ve bu görevin bir parçası İngiltere'ye ülkenin sunduğu (çok İngiliz çalışanlar tarafından ödenen) sosyal güvenlikten faydalanmak maksadıyla yerleşen göçmenler konusunu kapsamaktadır. Başbakan Cameron, şu anki göçmen sorununu "sürdürülemez" olarak nitelendirmektedir ve göçmenlere tanınan avantajları azaltmak istemektedir. Cameron vatandaşların serbest bir şekilde dolaşım özgürlüğü fikrinin özünde "anlaşmanın verdiği basit bir hak ve tek bir ortak pazarın ana temeli" olduğunu söylemekte fakat "serbest dolaşımın kıta içerisinde bu kadar büyük bir göç tetikleyeceğini öngörmediklerini" de vurgulamaktadır. Başbakan ayrıca "İngiltere'ye yapılan net göç yılda 300000in üzerindedir ve bunun sürdürülmesi olanaksızdır. Bu yüzden, üye ülkelerin bu tip problemleri çözebilmeleri maksadıyla sosyal güvenlik sistemlerinde gerekli değişiklikleri yapabilmesini mümkün kılacak yollar bulmalıyız" demektedir.
Başbakan Cameron'un Roma Anlaşması ile vazgeçilmez bir hale getirilen serbest dolanım haklarının devam ettirilmesi ile dolanımın sağladığı faydaların azaltılması arasındaki dengeyi iyi bir şekilde sağlaması gerekmektedir. Köklü üyeler, kendileri de benzer problemler yaşadıklarından ötürü, İngiltere'nin sorununa bir nebze anlayışla yaklaşacaklardır. Öte yandan, yeni ülkeler anlaşmada değişikliğe gitmeye pek de istekli olmayabilir. Bunu zaman gösterecek.