İngiltere, Avrupa Birliği ile olan bağını korumak için mevcut anlaşmada bazı değişikliklere gidilmesi talebinde bulunmuştu. Başbakanı'nın ekibi Avrupa Birliği'nde yer alan ülkelerin yetkilileri ile bu konuda bir uzlaşma sağlayabilmek adına görüşmeler düzenlemeye başlamıştır. Birleşik Krallık'ın taleplerine yönelik bir ortak zemin oluşmaya başlamış gibi görünmektedir fakat düşük ücretle çalışan göçmenlerin sosyal güvenlik haklarından yararlanmasını geciktirecek kararname konusu işlerin biraz sarpa sarmasına yol açmaktadır (yüksek ücret alan veya İngiltere vatandaşı olanlar bu avantaja zaten sahiplerdir). Hükümet bu konuda seçmenlerine görüş bildirmeden önce talep ettiği değişiklerin tamamını (veya mümkün olduğu kadar fazlasını) koparmaya çalışacaktır; yeni üyelik anlaşmasının koşullarına göre -en geç gelecek yılın sonundan önce gerçekleştirilmesi gereken- referandumda topluluktan ayrılmamayı öğüt edecektir.
Avrupa Birliği'nde kalma konusu gerek hükümet gerekse diğer politik partiler içerisinde (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi en bariz örnektir) görüş ayrılıklarına neden olmaktadır. İş çevrelerinin büyük bir çoğunluğu bitlik üyeliğinin sürdürülmesi gerektiğine inansa da tam tersini düşünen bir grup da mevcuttur. Kabine bakanlarının bu tartışmada istedikleri saflarda çarpışmasına izin verilmiştir.
Umutlar, referandum sürecine yönelik bir uzlaşmanın gelecek ayın sonundan önce sağlanabilmesi yönündedir çünkü böylelikle referandum 2016 yılı içerisinde yapılabilecektir. Tüm taraflar Avrupa Birliği içerisinde kalınıp kalınmayacağına dair yaşanan belirsizliğin ülkenin çıkarlarına ters düştüğüne ve konunun mümkün olduğunca kısa bir süre zarfında netlik kazanması gerektiğinde hemfikirdir.
Bakanlar görüşmeler neticelenmeden herhangi taraf tutmayacaktır. Kabine bakanı Chris Grayling, bu kuralı ihlal etmeyecek bir üslupla, kendisinin Birleşik Krallık'ın "önemli bir yol ayrımında" olduğunu ve "ülkenin çıkarlarını korumaktan aciz bir pozisyona düşülmemesi" gerektiğini düşündüğünü söylemektedir. Grayling, "Avrupa'dan gelen ve bizim popülasyonumuzun büyümesini engelleyen sonsuz göçü de kabul edemeyiz. Britanya'nın Avrupa'daki geleceğini oylama vakti gelmiştir. Bana göre şu anki şartlar değiştirilmeden Avrupa Topluluğu içinde kalmak Britanya açısından büyük bir felaket olacaktır" demiştir.
Bu arada, İngiltere iş dünyasının önde gelen isimlerinden ikisi, Michael Rake ve John McFarlane, (BT Group ve Barclay's Bank başkanları) Bloomberg ile yaptıkları söyleşilerde ülkenin toplulukta kalması gerektiğine dair görüş bildirmiştir. Her ikisi de Britanya'nın birlikten ayrılması halinde Londra'nın bir ve finans merkezi olma özelliğini kaybedeceğini ve yatırımların zarar göreceğini dile getirmektedir. Londra'nın Avrupa'ya açılan ana kapı özelliği yitirmesi pek çok bankanın merkezlerini başka mekanlara kaydırmasına sebep olacaktır. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda Frankfurt tercihlerin başında yer alacaktır, tabi New York da bu tip bir göçten kazançlı çıkacaktır.
Finans sektörü aktörlerinin büyük bir çoğunluğu üyeliğin devam etmesi gerektiğine inanmaktadır. Anketlere göre bu kişilerden %85'i birliktelik arzularken, sadece %4'ü yolların ayrılması fikrine destek vermektedir.