İngiltere’nin AB’den Ayrılması Melesesindeki Yanılgılar

İngilizlerin kendilerini karanlık bir bilinmezin içerisine atmasını ve zamanı altın çağa geri döndürmesini isteyenler halen gerçekleri inkar etmeye devam etmekte ve onca seçmeni tehlikeye sürüklemektedir. Politikacıların sadece çok az bir bölümünün İngiltere’nin AB’den ayrılması yönünde kampanya yürütmesi dikkat çekicidir ve politik kesim ile onları seçenler arasındaki bölünmeyi daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Politik çoğunluk Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği üyeliğini koruması gerektiği fikrini savunmaktadır (tabi bu savunmaların farklı derecelerde olduğunu da belirtmek yerinde olacaktır) fakat buna rağmen anketler her iki tarafın oy oranının halen birbirine çok yakın olduğunu ortaya koymaktadır.

Üyeliğin terk edilmesi taraftarları Birleşik Krallık’ın dünyanın en büyük ortak pazarının terk edilmesi sonrasında dünya ile nasıl bir ticaret ilişkisi kurulacağının (eğer böyle bir şey gerçekleşebilirse) detaylarını vermekte yetersiz kalmaktadır. Görünüşe göre kendileri İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne maddi katkıda bulunmadan ve topluluk vatandaşlarına ülkede çalışma (ve yerleşme) izni tanımadan bile ayrıcalıklı ticaret ilişkilerini sürdürebileceğine inanmaktadırlar. Bu kişilere göre Britanya, Avrupa Birliği üyeliğinden herhangi bir fayda sağlamamaktadır - ülkenin topluluğu yaptığı paralasal katkının Ulusal Sağlık Sistemi’ne aktarılabileceğini söylemektedirler (bu kurumun başında yer alan kişinin tam ters yönde görüş bildirmesine rağmen). Bloktan ayrılmak dolayısıyla doğacak ekonomik sorunlar için harcanacak paralar Ulusal Sağlık Sistemi’ne ayrılacak ek kaynaktan daha fazla olacaktır. Kaldı ki, İngiltere’nin Avrupa Topluluğu’ndan çıkmayı seçmesi durumunda bile hükümetin Ulusal Sağlık Sistemi’ne -diğer sektörleri hiçe sayarak- fazladan para vermesi gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır; kısacası boş bir vaattir.

Dünya Ticaret Örgütü ve dünya çapındaki diğer ülkelerin liderlerinin uyarılarına rağmen, ayrılık taraftarları İngiltere’nin kendisine gerekli ticaret ilişkilerini iki yıl gibi kısa bir sürede anaşmalara bağlayacaklarını iddia etmektedirler. Görüşmeleri yapacak yetkililerin bunca ülke ile nasıl bu kadar kısa sürede masaya oturacağı, anlaşacağı ve mevzuatlardaki gerekli değişiklikleri yapacağı gerçekten akla hayale sığmamaktadır. Bunun haricinde, İngiltere’nin elindeki anlaşmaları kaybetmetisi fırsat bilerek kendi pazarını artırmaya çalışan ülkelerin ticaret koşulları konusunda zorluk çıkarmaları da yadırganmaması gereken bir olasılıktır.

Ekonomistler, finansal enstitüler ve uluslararası ticaret kuruluşlarının büyük bir bölümü İngiltere’nin topluluktan ayrılması halinde ekonomisinin zarar göreceğini söylemekte ve zararlı etkilerin diğer ülkelere de yansıyacağını hatırlatmaktadır. Ne yazık ki bu söylemler korku yayma amaçlı ve gerçek dışı olarak nitelendirilmektedir. İşin anlaşılmaz yanı ülkenin topluğu terk etmesini savunanlar şu ana kadar hiçbir ekonomik analiz-tahmin ortaya koymamıştır. Bu yönde kampanya yapanlar insanların bir “umuda” oy kullanmasını istemektedir ama gelecekte ne olacağına dair yaptıkları hesapları açıklamamaktadır.

Ticaret örgütleri, İnigltere Sanayiciler Konfederasyonu, ticaret odaları ve İngiltere’nin politik sahnesinde yer alan partilerin büyük bir bölümü Birleşik Krallık’ın yola Avrupa Birliği içerisinde devam etmesi düşüncesini desteklediklerini net bir dille ifade etmiştir. Peki buna rağmen neden halen 23 Haziran tarihinda yapılacak referandumdan üzücü bir sonuç çıkması olasılığı vardır? Bunun cevabı, bana göre, politikacılara duyulan güvensizlik (sadece İngiltere’ye has bir vaka olmasa gerek) ve yıllardır tüm sorunların kaynağının (gerek medya gerekse politikacılar tarafından) Brüksel olduğu söylemlerinin yapılmasıdır. İngiltere’nin topluluğa katılmasından bu yana geçen sürede Avrupa Komisyonu da hedef yapılmıştır. Avrupa Parlamentosu, ona bağlı organlar ve kuruluşların Avrupa Topluluğu’nun asıl görevlerini, katkılarını ve ideallerini anlatmak konusunda bir hayli yetersiz kalması da şu anki tabloda pay sahibidir. Kısa bir süre sonra gerçekleştirilecek bu referandumu topluluğu oluşturan 28 üye ülkeden hangisinde yaparsanız yapın herhalde İngiltere’dekine benzer bir tabloyla karşılaşırsınız: büyük hoşnutsuzluk, sınırlı idrak ve üyeliğin devam etmesini düşünenlerin sığ üstünlüğü. Eğer topluluk hayatta kalma ve ilerlemeyi hedefliyorsa, reformlara yer verme süreci de bünyeye dahil edilmelidir – İngiltere referandumundan ne sonuç çıkarsa çıksın. Bunun yanı sıra, AB vatandaşlarının topluluğun hedeflerinin ve faydalarının en iyi şekilde anlaması sağlanmalıdır.

Dr. Mike Campbell
About Dr. Mike Campbell
İngiliz bir bilim adamı ve serbest yazardır. Belçika, Ghent’te doktorasını yapmıştır. İngiltere’den ayrılmasından bu yana Belçika, Fransa, Monaco ve Avusturya’da çalışmıştır. Bir yazar olarak ticaret, bilim, sağlık ve çevre konuları üzerinde yoğunlaşmıştır.
 

En Sık Ziyaret Edilen Broker Değerlendirmeleri