Ekonomi kuruluşlarının, politik liderlerin, ticaret odalarının, Ulusal Sağlık Sistemi yöneticilerinin, kısacası neredeyde herkesin ortak görüşü ile yüzleştirildiklerinde, ayrılık yönünde kampanya yapanların söylediği tek şey tüm bu insanların “korku tellallığı” yaptığıdır - eğer gerçekten doğru ise o zaman insanlık tarihinin en büyük ve en organize komplosu ile karşı karşıyayız demektir. Bunca gerçekliğe rağmen, referandum sonucunun halen ortada olmasının ardında Avrupa Topluluğu’na duyulan inancın/ilginin noksanlığı yer almaktadır.
Ekonomistlerin uyardıkları konulardan bir tanesi, İngiltere’nin topluluktan çıkması potansiyelinin yatırımların göç etmesine yol açacağı ve hisse senetleri piyasalarının düşeceğidir. Benzer bir şekilde, sterlin de bu baskılardan kendi payına düşeni alacaktır. Bloomberg’e göre referandumdan ayrılma yönünde bir karar çıkması İngiliz sterlinini Amerikan doları karşısında son otuz yılın en düşük değerine çekecektir. Buna da felaket tellallığı diyebilirsiniz ama netice ortada; EUR/GBP paritesi 0.7980 gibi Nisan ayı başlarında gördüğümüz bir seviyeye dayanmıştır. Ocak ayında 1.4780 seviyesindeki GBP/USD paritesi ise bugün 1.4160 civarındadır. FTSE endeksi Mart ayındaki seviyelere (piyasaların Çin ekonomisindeki yavaşlama ve düşük petrol fiyatlarını fiyatlara yansıttığı döneme) geri dönmüştür.
Ayrılık yönünde kampanya yapanlar AB ödeneklerinin ve sübvansiyonların şu anki seviyelerinde 2020 yılına kadar sürdürüleceğini (herhalde hükümet tarafından) vaat etmektedir. Topluluk içerisinde kalınmasını savunanlar ise bunu “tam bir hayal ürünü” olarak nitelendirmektedir.
Ülkenin birlikten kopmasını savunan liderlerden birisinin yayınladığı mektupta, “Avrupa Birliği’nin fonlarından yararlananların (üniversiteler, bilim insanları, çiftçiler, bölgesel fonlar, kültürel organizasyonlar ve diğerleri) bu destekleri almaya devam etmesine yetecek kadar paramız vardır. Böylelikle kendi önceliklerimize para ayırabiliriz” demektedir.
Ayrılmayı savunanlar aynı zamanda İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne ödediği paranın (haftalık yaklaşık 100 milyon sterlin) üçte birinin Ulusal Sağlık Sistemi’ne ödenmesi çağrısında da bulunmaktadır. Ayrılıkçılar halen ortak bir piyasanın terk edilmesi sonrasında bu ülkelerle nasıl bir ticaret ilişkisi kuracakları veya onca anlaşmanın nasıl sağlanacağı konularına ışık tutamamaktadır. Bu kişiler İngiltere’nin ayrılması ertesinde ülkenin elindeki avantajı kaybedebileceğini ve Avrupa’nın varolan anlaşmaları kendi ülkelerinin çıkarını korumak için değiştirebileceğini dahi hesaba katmaktan acizdir.