Bir yönden baktığınızda referandumdan bu yana Britanya’da hiçbir şey değişmemiş gibi gelecektir; bir başka yönden bakacak olursanız ise hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını görebilirsiniz. Birleşik Krallık halen Avrupa Topluluğu’nun bir üyesidir ve İngiliz Parlamentosu -ülkenin topluluktan ayrılma sürecini başlatacak- 50nci maddeyi onaylayana kadar da herşey olduğu gibi kalacaktır. İşlerin bu noktaya kadar gelebileceği oy çoğunluğunu az bir farkla kazanan ayrılma taraftarları için bile sürpriz olmuştur. Yaşanan geçiş dönemi bitene dek herhangi bir resmi ticaret anlaşması görüşmesinin yapılmayacağı sadece çok küçük bir kesim tarafından fark edilmiştir. Eğer işler gerçekten de bu şekilde ilerlerse, hem piyasalar hem de Birleşik Krallık ekonomisi derin şoklara maruz kalacaktır: 1) 50nci maddenin hayata geçirilmesi; 2) Britanya’nın hiçbir ticaret anlaşmasına sahip olmadan AB’den ayrılması. Bu şoklar gerek Avrupa gerekse küresel ekonomiler açısından kötü sonuçlar doğuracaktır. Tabi yine de, en kötüsü İngiliz sterlini ve İngiliz ekonomisinin başına gelecektir. İngiltere’nin ortak pazara ulaşımının kapanmamasının tek yolu AB’den ayrılmamaktır - bu yapılabilir fakat politik koşullar AB’de kalınması olasılığını sıfıra indirmektedir.
İş dünyası da yaşananlara tepkilidir. Seçmenlerin AB’den ayrılık yönünde oy kullanmasından bu yana iş dünyasında güven faktörü tepetaklak olmuştur. Ekonomi ve İş Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan rapor referandum sonrasında geleceğe karamsar bakan firmaların oranının %49’a yükseldiğini belirtmektedir - bir önceki raporda bu oran sadece %25 civarındaydı. Bunun anlamı, bu firmaların geleceğe yönelik büyüme ve işe alma planlarında çok daha dikkatli ve ihtiyatlı davranacaklarıdır. Referandumun asıl etksini yansıtan en iyi göstergeler bu tipte olanlardır - hisse senetleri piyasalarında yapay değerler değil.
Yapılan araştırma, Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren iş çevrelerinin ihracat ve yatırım planlarının da negatif yönde etkilendiğini işaret etmektedir. Diğer taraftan, görüşmeye katılan firmaların sadece yarısının iyimser olduğunu diler getirmektedir. Tüketici güveni ise 2013 yılının Mayıs ayından bu yana en düşük seviyededir.
Eğer İngiltere gerçekten AB ile bağlarını koparırsa, şu an fırtına öncesindeki sessiz dönemi yaşıyoruz demektir.