Amerika Merkez Bankası, bir sonraki resesyon dalgası kıyılara vurduğu zaman hazırlıksız yakalanmamak ve yeterli manevra kabiliyetine sahip olmak için, faiz oranlarını normalleştirmeye devam etmeye can atmaktadır. Fed yetkilileri sene başında dört adet %0.25’lik artış planları kurmuş olsalar da, yaşanan olaylar işlerin akışını değiştirmiştir. Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’den ayrılması ile neticelenen referandum sadece bir gecikmeye neden olmuştur ve bir gecikmeden öteye de geçmeyecektir.
Fed yetkilileri küresel ekonomik koşullar ve dünyanın altıncı en büyük ekonomisine sahip Britanya’nın kendisine vermeye niyetli olduğu acının etkilerini izlemeye devam ederken, dikkatler bir yandan da Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimi ve yerel ekonomi üzerinde olacaktır.
ABD istihdam verileri ekonominin Ağustos ayında 151000 yeni iş kazandığını göstermiştir - Temmuz ayının 275000 rakamına kıyasla keskin bir düşüş anlamına gelmektedir. Resmi işsizlik oranı bir değişim geçirmemiş ve %4.9 seviyesinde kalmıştır. Ağustos rakamı, son on iki ayın ortalaması olan 204000 rakamının da gerisindedir. İşsizlik oranının %4.9 olması, 7.8 milyon Amerikalının iş aramasına rağmen iş sahibi olamadığı anlamına gelmektedir (aktif bir şekilde iş aramıyorsanız istatistik içerisinde yer alamıyorsunuz).
Bazı ekonomistler, ortalamanın gerisinde kalan bu raporun bu ay yapılacak toplantıdan bir faiz artırımı kararı olasılığını azalttığını düşünmektedir. Yine de, çoğunluğa göre bu sene bitmeden önce faizlerin artırılması halen masadadır. Genel kanının bu doğrultuda oluşmasında geçen hafta açıklamalardan bulunan Fed Başkanı Janet Yellen’in sözleri de rol oynamıştır. Yellen, “Federal fonlama oranlarının artırılması ihtimali son aylarda artış kaydetti” demişti.
Bir şey net olarak görünüyor ki, Fed, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasının etkileri ortaya çıkana kadar beklemek niyetinde değil.