Yunanistan’da yaşanan krizin temelleri ülkenin Euro Bölgesi’ne katılabilmek maksadıyla (aranan kriterlerin sağlandığını gösterebilmek için) ekonomik göstergelerinde yaptığı sahteciliğe kadar uzanmaktadır. Küresel Finansal Kriz’in doruğa vardığı dönemde Yunanistan ekonomisinin içerisinde bulunduğu gerçek durum artık daha fazla saklanamaz bir hale gelmiş ve bu durumun ortaya çıkması ülkenin dış piyasalardan borçlanma oranını tavana zıplatmıştı. Neticede ülke ilk olarak 2010 yılında AB/IMF üzerinden kurtarma yardımı almak zorunda kalmıştı. Yunanistan, kurtarma yardımları kapmasında toplamda 325 milyar Euro para almıştır ve tabi bu yardımlar beraberinde ekonomik reformlar ve harcama kesintileri gibi birçok şartı da beraberinde getirmiştir. Tabi ki bu borçlar faizle verilmiştir ve geri ödenmesi şarttır.
Kreditörler geçen hafta ülkeye, sınırlı da olsa, biraz daha yardım temin etmiştir. Euro Bölgesi maliye bakanları 2017 yılında verilecek borç paketine yönelik planlanan faizin azaltılmasına karar vermiştir. Ülkenin omuzlarındaki yükün hafifletilmesi için geri ödeme süresi de uzatılacaktır. Yunanistan’ın ekonomisini düzene sokmak için yaptığı reformlar ve hükümetin harcama kesintileri ödüllendirilmektedir.
Uluslararası Para Fonu (IMF), sürdürülebilirliğe dair endişelerinden dolayı, kreditörlerden ülkenin borçlarında kesintiye gitmesini istemektedir. Öte yandan, Yunanistan’a verilen paraların kaynağının vergi verenler olması, bu tip önerilere karşı tepkiler doğmasına yol açmaktadır - özellikle de Almanya’da. Genel seçimlerin 2017 yılının güz döneminde yapılacağı düşünülürse, Almanya hükümetinin böyle bir isteğe yeşil ışık yakmasının mümkün olmayacağı ifade edilebilir.
Üçincü kurtarma yardımının dilimlerinin salıverilmesine yönelik görüş ayrılıkları sürmektedir. İşlerin ilerleyebilmesi için 2018 yılı bütçesine ait sorunların çözülmesi gerekmetedir. Bu problemler ortadan kaldırıldıktan sonra Yunanistan büyük ihtimalle borçlarına yönelik yeni yardımlara hak kazanacaktır.