İşsizlik oranının son on yılın ve hatta Küresel Finansal Kriz öncesinin de aşağısında olması Amerika Merkez Bankası’nın ekonomi konusunda huzurlu olmasını sağlamaktadır. Enflasyon, merkez bankasının hedeflediği %2 seviyesinin yukarısında, %2.7 seviyesinde bulunması da yetkililere rahat bir nefes aldırmaktadır; fakat enflasyon halen %3.9 olan uzun vade (1914-2017) ortalamasının gerisindedir.
Amerika Merkez Bankası Başkanı Janet Yellen bu hafta Michigan Üniversitesi’nde yaptığı açıklamalarda, “Daha önce ayağımız gaz pedalının üzerinde, ekonomiye verebileceğimiz tüm yakıtı temin etmekteydi. Şimdi ekonomiyi kendi akışına bırakmak -gerektiği zamanlarda biraz fazla gaz vermek fakat gaz pedalına aşırı yüklenmemek- daha uygun bir politika olacaktır. Kademeli artışlar ile kısa vadeli faiz oranları istediğimiz yere ulaşacaktır fakat bu konuda çok fazla beklemek de istemiyoruz” demiştir.
Piyasa gözlemcilerinin büyük bir bölümü Amerika Merkez Bankası’nın bu yıl bitmeden önce faizleri iki kez daha yükselteceğini düşünmektedir. 2015 yılında başlayan artırımlar büyük olasılıkla, daha sonra da tekrarlandığı üzere, %0.25’lik adımlar halinde gerçekleştirilecektir. 2015 yılının Aralık ayında yapılan ilk %0.25’lik artış bir sene sonra tekrar edilmişti. Bu senenin Mart ayında yapılan son artış ile faizler %1 seviyesine erişmiştir. Fed, planladığı iki artırımı hayata geçirse dahi, oranlar ancak %1.5 seviyesine ilerleyecektir - bu rakam, %5.8 olan uzun vade (1971-2017) ortalamanın bir hayli gerisindedir. Merkez bankaları faiz oranları enflasyonu dizginlemek (oranları artırarak) veya borçlanmayı ucuzlatarak (oranları düşürerek) ekonomiyi güçlendirmek maksadıyla kullanırlar. Tabi bu strateji ancak merkez bankasının yeterli manevra alanına sahip olması durumunda işe yarayabilir. Faizlerin tarihin en düşük seviyelerinde bulunması Fed’in oranları normale döndürme isteğini açıklamaktadır.