Theresa May Başbakanlık görevine geçmesinden bu yana Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasını kazançlı bir konuma getirme çabası içerisindedir – yapılacak anlaşmalar seyesinde ülke topluluğu karşı olan yükümlülüklerinden kurtulacak, sınırların kontrolü tamamen devletin kontrolüne geri dönecek ve göçmenlere istenildiği şekilde sınırlama getirilecektir. Buna ek olarak Avrupa Adalet Divanı’nın pençesinden kurtulunacaktır. Gümrük Birliği’nin dışına çıkmak suretiyle yeni “süper” ticaret anlaşmaları imzalanacaktır. (Bu hafta, Uluslararası Ticaret Bakanı Liam Fox’un “Britanya ve Filipinler ortak değerler ve paylaşılan ilgi alanları üzerine kurulu” aynı yapıya sahiptir” sözü büyük protestolara neden olmuştur zira insanlar Filipinler devlet başkanının yargısız infazlarından hiç de hoşnut değildir). Tabi, yukarıda bahsi geçen istekler işleri toz pembe görmekten başka bir şey değildir; hükümet içerisindeki bazı kişiler halen topluluğun Britanya’ya olan ihtiyacının Britanya’nın topluluğu olan ihtiyacından fazla olduğu fikrinde saplı kalmaya devam etmektedir.
50nci Madde’nin yasal olarak yürürlüğe konulması ile birlikte, zamanlamaya yönelik kontrol Londra’dan Brüksel’e geçmiştir. AB liderlerinin Birleşik Krallık’ın ayrılmasına yönelik yol haritası bu haftanın başında Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanmıştır. Bu plan, Birleşik Krallık’ın hayallerine darbe niteliği taşımaktadır çünkü buna göre, Britanya ile AB arasında yeni ticaret anlaşmaları görüşmelerinin başlayabilmesi için herşeyden önce ayrılma işlemlerinin neticelenmesi gerekmektedir. Başbakan Theresa May her iki sürecin birbirine paralel bir şekilde ilerleyebileceğini ummaktaydı.
Şu aşamada işleri karmaşık hale getiren sürpriz, Birleşik Krallık’ın AB ile gerçekleştirdiği ortak projelere yönelik masraflar konusunda yaşanmaktadır. Bu giderin ne kadar olacağı henüz tam olarak bilinmemektedir fakat rakamın 60 milyar Euro gibi büyük bir düzeyde olacağı tahmin edilmektedir. Bu durum Başbakan May’i politik açıdan sıkıntıya sokacaktır - neticede bu para halkın cebinden çıkacaktır va anketler toplumun sadece %10’luk kesiminin bu parayı ödemeye istekli olduğunu ortaya koymaktadır. Burada zaman AB lehine işlemektedir zira eğer süre uzatılmaz ise Britanya’nın sadece 29 Mart 2019 tarihine kadar zamanı vardır. İngiltere’nin istediği uyum sürecinin resmi ayrılık tarihinden sonraki üç yıl olarak belirlenmesi de AB’nin lehinedir.
Birleşik Krallık eksi Başbakanı Harold Wilson geçmişte yaptığı konuşmaların birisinde bir hafta gibi bir sürenin politikada çok uzun bir zaman olduğunu söylemişti - bunu ayrılık sürecinin geçeceği iki yıl için düşünürseniz herhalde sonsuz gibi gelecektir. Acaba “İnsanların özgür düşüncesi” politik ve ekonomik gerçeklerin gün yüzüne çıkmasından sonra değişecek mi?