Britanyalılar hava durumu konusunda yakınmayı severler fakat görünüşe göre ülkenin 1973 yılından Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katılmasından bu yana "Brüksel" de listedeki yerini almıştır. Bana göre İngiltere'nin Avrupa Birliği ile ilgili problemlerini çözmenin en iyi yolu Avrupa Komisyonu'nun merkez binasını Brüksel'den tamamen söküp Londra'ya taşımaktır. Bu sayede "Brüksel" tarafından yönetildiğimize ve "Brüksel"'in (Belçika'nın değil) Avrupa'yı ele geçirmeye çalıştığına dair tüm sızlanmalara bir çırpıda son verilecektir. Tabi ki bu durum aslında hiç bir işe yaramayacaktır. "Avrupa" tarafından alınan kararlar hem bakanlıklar (veya daha üst seviyede) düzeyinde incelenmekte hem de Avrupa Parlamentosu'nun onayına gereksinim duymaktadır. Verilecek önemli kararlarda ise Avrupa Birliği üyesi 28 ülkenin oybirliği ile karar alması şartı aranmaktadır. Yani "Brüksel"'in kendi yasalarını Birleşik Krallık'a (ve tabi başka bir üyeye) zorla kabul ettirmek gibi bir çabası olduğunu belirtmek doğru değildir. Fakat dedikleri gibi: gerçeklerin, iyi bir hikayenin akışını değiştirmesine izin verilmemelidir.
Birleşik Krallık medyası ve kolları ülkenin bir jenerasyondan uzun zamandır yaşadığı talihsizliklerden sürekli olarak "Brüksel"i sorumlu tutmaktadır. Buna bağlı olarak, Avrupa Birliği'ne karşı bir kamuoyu oluşmuştur - bir başka kanı ise topluluktan çekilmemiz, yapmamız gereken katkıyı (7 milyar Euro) durdurmamız, hoşlanmadığımız yasaları ve uygulamaları dikkate almamamız, bürokrasiyi aksatmamız durumunda bile eski ortaklarımızın "hiçbir şey olmamış gibi" sıcak ilişkilerimizin devam edeceği yönündedir. Ve tabi parçası olduğumuz kıta üzerindeki söz hakkımız da aynen korunacaktır. Neticede geride kalan 27 ülke, İngiltere'nin en iyi arkadaşının kız arkadaşıyla dansetmesine katlanamayıp partiden ayrılan bir delikanlı gibi çocuksu davranışına, katıla katıla gülecektir.
Halkın Avrupa Birliği'ne karşı hoşnutsuzluğu ve yola onsuz devam edebileceği düşüncesi aynı zamanda politik bir malzeme haline de gelmiştir - öyle ki Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) gibi Euro karşıtı diğer gruplar bu sayede güç kazanmıştır. Şu anda yönetimde bulunan Muhafazakar Parti bile Avrupa Topluluğu'nda kalınıp kalınmaması konusunda 2017 yılı sonlarında referanduma gitme sözü vermiştir. Bu noktada bir şeyi açıklığa kavuşturmak isterim; İngiltere Endüstri Konfederasyonu ve küçük iş çevreleri ülkenin topluluk içinde kalmasının iyi olacağını düşünmektedir.
Hükümetin bu konuda takındığı tavır, İngiltere'nin Avrupa Topluluğu ile yürüttüğü ilişkinin yeniden gözden geçirilmesi yönündedir. Eğer istenilen tavizler koparılırsa, hükümet toplulukta kalınması yönünde kampanya yapacaktır. Halkın topluluğa beslediği düşünceler göz önünde bulundurulursa, biraz riskli bir strateji uygulandığı ifade edilebilir. Şu zamana dek İngiltere hükümetinin masaya yatıracağı konular bir sis perdesi gerisindeydi fakat bu durum kısa bir süre önce değişti.
İngiltere dört farklı alanda değişim görmeyi istemektedir:
- Tek pazarın, İngiltere ve Euro kullanmayan ülkeler için korunması
- Kırmızı şeridin getirdiği yükün bir hedef belirlenmek suretiyle azaltılması ve böylelikle rekabetin kamçılanması
- İngiltere'nin "topluluğu daha da yakınlaşması"ndan muaf edilmesi ve ulusal parlamentoların güçlendirilmesi
- Avrupa Birliği'nden gelen göçmenlerin İngiltere'de çalışmanın getirdiği işsel çıkarlara sahip olmalarının önüne geçilmesi
Avrupa Komisyonu'nun ilk tepkisine bakılacak olursa, en büyük tartışma yaratacak madde (eğer varolan yasaların ihlali anlamına gelmese bile) sonuncusu olacaktır. Asıl önemli test, talep edilen konuların İngiliz halkını Avrupa Birliği içerisinde kalmaya ikna etmek konusunda yeterli olup olamayacağıdır. Bu konu önümüzdeki iki yıl boyunca sürekli işlenecektir.